
eçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılan Marmara Belediye Başkanı Ahmet Enön ile adaya sevgili dostum Tarık Sürmelioğlu ile yaptığımız ziyarette telefonla konuşmuş ama görüşememiştik. (oysa ki, bu konuşmamızda, mutlaka beni görmesi gerektiğini, yeni bir kitap çalışması olduğunu ve baskısı için yardımcı olmamı istemişti. Nur içerisinde yatsın, olmadı. Dilerim, sözünü ettiği bu çalışma ailesi tarafından değerlendirilir.)Rahmetli Enön, Marmara Adasında Sekizbin Yıl’ isimli bir kitap da Adanın tarihsel ve kültürel gelişmesini irdelemişti.
Enön, kitabının önsözünde Türkiye’nin 159 ada ve adacığa, kayalığa sahip olduğunu ve kimsenin bu durumdan haberinin olmadığını belirterek, insanlarımızın denize adeta küskün olduklarını belirtir ve ekler:
“Yarım adalar kenti İstanbul’da birkaç meraklı dışında kimsenin kayığı yoktur. Ama %50’sinde araba vardır. Balık tutma ve yemenin tadı yerine mangalda et ve kara ülkelerinin yiyeceklerini tercih ederler, lahmacun gibi…Kara adamıdır, deniz adamı değildir bu insanlarımız. Denizle doğmak, denizle yaşamak ayrı bir kültürdür. Toplumda deniz kültürü olanlar, karadakilerden mutlaka farklıdır. Deniz, ülkelerin ve insanlığın ortak dilidir. Korkutan, sevilen bir güzel; onu koruyup kollamak gerekir…Başka ülkelerde adalarda yaşayanlara ayrıcalıklar tanınırken biz de adalarda yaşamak suç gibidir…”
Rahmetli Enön’ün satırları adeta bir tokat gibi ama ülkenin tarihini, kültürünü ve coğrafyasını bilenler açısından ise, yazılanlar hiç şaşırtıcı değil.
Örneğin, 25 Haziran 1930 da Atatürk, Marmara adasıyla ilgili şöyle diyor:
“Marmara Adası, bu çevrenin miğferi olarak ele alınmalıdır. Adanın her iki sahille yakınlığı, merkezi mevkii letafeti, kendisinin ve kıyılarının her türlü tesisata müsait olması, emsalsiz imkandır.”
Siyasal açıdan, ister sağcı, ister solcu, ister milliyetçi, muhafazakar olarak ya da liberal olarak kendinizi tanımlayın ,yadsınamaz bir gerçeğimiz var ki, o da ülkemizi, bölgemizi, kentimizi ya da bir diğer ifadeyle bu coğrafyanın yurttaşı olarak neye sahip olduğumuzu yeteri kadar bilmiyoruz. Bir anlamda, birey olarak, yaşadığımız coğrafyaya ve ülkeye yabancılaştırıldık!
Örneğin; Balıkesir, 14.299 km²’lik yüzölçümü ile Marmara ve Ege’ye kıyısı olan ve ülkemizde iki denizle kıyısı olan 6.il. 290,5 km’lik kıyı bandının 115,5 km’si Ege Denizi’de, 175 km’si de Marmara Denizi’nde.
Balıkesir’in Ege’ye bakan kıyılarında 36 ada, adacık ve kayalığı, Marmara denizi kıyısında ise Marmara Adası yanı sıra Avşa, Ekinlik, Paşa Limanı gibi bir çok adası, adacık ve kayalığı var.
Şimdi, arkanıza yaslanın ve bir düşünün! Cumhuriyet tarihi boyunca Balıkesir de siyasi partiler ve siyasetçileri hangi dönemde ilin bu coğrafi özelliğini gözeterek, sahip olduğumuz adalara yönelik bir ‘adalar politikası’ ortaya koydu?
Bileniniz, anımsayanınız var mı, bilemiyorum ama ben bilmiyorum!
Çünkü, yok!
30 Mart 2014 yerel seçimleri ile büyükşehir yasasının yaşama geçmesi sonrasında Cumhuriyet tarimiz de ilk kez, büyükşehir belediye başkanı olarak Ahmet Edip Uğur ve yönetiminin Balıkesir’in her iki kıyıya bakan adalarına dönük, hizmet ve yatırım eksenli ‘adalar politikası’ na tanık oluyoruz.
Örneğin, büyükşehir Başkanı Uğur’un Ayvalık ve Cunda yanı sıra Marmara Adalarına yönelik aşırı ilgisi, projeleri, hizmet ve yatırımları dikkat çektiği gibi, büyükşehrin bir çok ilçesinde ‘hani bize’ noktasında sitem ve eleştirilere de konu oluyor.
Ayvalık da, CHP’li belediye başkanı Rahmi Gencer, Başkan Uğur’un Ayvalık ve adalarına gösterdiği ilgiden rahatsız ve ‘bize ellemeyin.. biz böyle rahatız’ ifadeleriyle, bugüne kadar olduğu gibi, maçı bir şekilde idare etmekten yana….
AK Partili, Marmara Adalar Belediye Başkanı Süleyman Aksoy ise, büyükşehir belediyesi ve Başkan Uğur ile sağladığı uyumlu işbirliğiyle, adeta hizmet ve yatırım manyağı olmuş durumda ve memnun. Aksoy, Adalara yeni hizmet ve yatırımların kapısını aralayabilmek için yoğun bir mesai tüketiyor. Ve onlarca yıllık trajik gerçeği saklamıyor: ‘Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne ilk kez adalarımız hatırlandı… Artık, biz de her şeyimizle ülkede ve bölgemizde marka olacağız!’
Tam da bu nokta da esas olan, gücün harekete geçirilebilmesi. Güç’ün harekete geçirilebilmesi için ise, öncelikle hepimize unutturulan ‘hayal kurma’ yetisini yeniden kazanmamız ve hayallerin bir bir gerçekleştirilebilmesi için öne çıkmamız, girişimcilik ve cesaret gerekiyor!
‘Girişimcilik’, ‘cesaret’, ‘hayal kurmak’ bir yere kadar önemli…Bilgilenmek, aklı öne çıkarmak, sahip olduğumuz coğrafyayı ve değerleri bilebilmek şart!
Marmara’da Sürmene’li uşak Aksoy da, ben, son Marmara adası ziyaretimizde bu enerjiyi, heyecanı ve coşkuyu gördüm. Ülkem, bölgem ve Ada halkı adına izledim, sevindim. Halı Saha açılış töreninde, Türkiye 3.sü olan Saraylar Ortaokulu öğrencilerini tanıtırken, Başkan Uğur’a, “bu çocuklar, adamızda kapalı spor salonumuz yokken, şampiyon oldular” sözlerini içim acıyarak dinlerken, şunu biliyordum: Aksoy, kapalı spor tesisi, istiyor!


Genel Yayın Yönetmeni
haber@bandirma.com.tr